Bozlu Art Project'te Ali Teoman Germaner’in (Aloş) Kişisel Sergisi




Bozlu Art Project, 21 Nisan - 3 Haziran tarihleri arasında modern heykel sanatının önde gelen isimlerinden Ali Teoman Germaner’in (Aloş) kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.
 
Küratörlüğünü Özlem İnay Erten’in yaptığı, düzenlemesini ise Nevzat Sayın'ın üstlendiği sergide Ali Teoman Germaner’in 1950’li yıllardan bu yana ürettiği desenleri, resimleri ve heykellerinin bir arada görülebileceği kapsamlı bir seçkiye yer veriliyor.
 
1949 yılında girdiği Akademi’nin heykel bölümünde Rudolf Belling, Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu gibi Türk heykelinin öncü isimlerinin öğrencisi olan Ali Teoman Germaner’in sanat yaşamındaki önemli köşe taşlarını yansıtmayı amaçlayan sergi, gerek sanatçı gerekse akademisyen kişiliğiyle Türkiye’de heykel sanatının geçirdiği dönüşümlerin büyük bir bölümüne tanıklık etmiş sanatçının yarım asrı aşan sanat yaşamındaki süreci gözler önüne seriyor.
 
“İnsanlığın geçmişi benim de geçmişimdir.” diyen Aloş’un Mezopotamya, Mısır, Orta Amerika gibi uygarlıklarının sanat ve mitolojilerinden etkilenerek oluşturduğu fantastik figürlerle dolu görsel dil, güncel siyasal-sosyal olayları irdeleyen metaforik bir anlatımın kapılarını izleyiciye aralarken, sanatçının resim ve heykellerinin adeta imzası haline gelen Zümrüd-ü Anka, yılan ve at figürleri ile deniz kabuklarına kadar uzanan masalsı atmosfer, sanatseverleri Aloş’un düş gücünün doruklarında sıra dışı bir gezintiye çıkarıyor.
  
Bozlu Art Project Nişantaşı’nda 3 Haziran’a kadar izlenebilecek sergi, Aloş’un yarım asrı aşkın bir süredir soyuttan figüre, desenden gravüre, resimden heykele ve bronz, taş, ahşap gibi farklı malzemelere uzanan zengin ifade arayışlarını yansıtıyor.
 
Bilgi için:
Hazal Gençay
hazal.gencay@bozluartproject.com
+90 212 232 7 232 
Copyright © 2015 Bozlu Art Project, Bütün hakları saklıdır.

Posta adresi:
Bozlu Art Project Nişantaşı
Teşvikiye Cad. İsmet Apt.
No:45/1 Nişantaşı
İstanbul 34365 
Türkiye

Salı - Cumartesi
10:00 - 19:00
 
contact@bozluartproject.com www.bozluartproject.com

Kadın Cinayetleri, Kadın Bedeni, Çıplaklık

KADIN CİNAYETLERİ, KADIN BEDENİ, ÇIPLAKLIK

Sevin Okyay

Destar Tiyatro’nun Sechu Sende uyarlaması Merheba, İstanbul sahnelerinde dördüncü ayına girdi. Yabancı basında, özellikle İspanyol basınında Türk basınından çok daha fazla yer alan Merheba, yenilikçi tiyatro biçimi kadar Özgecan Aslan‘dan sonra 60 kadının daha öldürüldüğü Türkiye’de kadına bakışıyla da dikkat çekiyor. ABD’deki bazı kadın tiyatro dergilerinde “Merheba’nın ataerki karşıtlığı ve anti-militarizm ilişkisi üzerine getirdiği güçlü bakış” olumlu yorumlara yol açıyor: “Kadın tanımının ve bedeninin eril yapılandırılması ve bunun dille ilişkisi üzerine farklı ve yeni tezi var Merheba’nın,” gibi.
Fatmagul Berktay

Oyunun dökümanter bölümünde yer alan siyaset bilimleri profesörü Fatmagül Berktay, “Kadınlara ilişkin eril imgeler hep çelişkilidir,” diyor. Türkiye’de kadın çalışmalarının en önemli adlarından Berktay’a göre, “Kadınlardan hem iyi hem kötü, hem kutsal hem dünyevi, hem bakire hem fahişe, hem melek hem şeytan olmaları beklenir. Gene de tutarlı olan bir şey vardır: kadın daima erkeğin “öteki”si olarak kurgulanır ve bağımsız öznelliği inkar edilir. Bu “öteki” erkeğin temsil ettiği varsayılan uygarlık, kültür ve akla karşı denetimsiz doğanın, kaosun ve hayvansı içgüdülerin yıkıcılığıyla ilişkilendirilen “yaban”dır ve dolayısıyla tecavüz, şiddet vb. pratik ve ideolojik araçlar kullanılarak erkek egemenliği tarafından denetim altına alınmak zorundadır. Yoksa her an “uygarlık kampı”ndan kaçıp ortalığı darma duman etmesi (“fitne ve fesat” yaratması) işten bile değildir. Kadınların, yüz yıllardır erkekleri akıl ve ahlak yolundan saptırıp baştan çıkaran, onları salt fiziksel/cinsel varoluşun batağına çeken zehirli ve meşum imgeler olarak resmedilmeleri bu yüzdendir.
Kadınların erkeklerden çok, doğanın dilsiz varlıklarına (hayvanlar vb.) yakın olduklarının varsayılması da gene bu yüzdendir. Varolan dil de bu eril imgeleri taşır ve yeniden üretilmesine hizmet eder. Dolayısıyla kadınların kendi dilleri içinde dilsiz kalabilmeleri hiç de şaşırtıcı değildir.” diyor.
İlk kez bir tiyatro oyununda rol alan Prof. Berkay bu konuda ise “Egemen erkeklik ve kadınlık imgelerini, kadının toplumsal denetiminin aracı olarak erkek şiddetini ve dilin masumiyetini sorunsallaştıran bir oyunun eril iktidara yönelik ideolojik bir meydan okuma olduğunu düşünüyorum. “Merheba” da küçük de olsa bir yer almamın nedeni de, böyle bir meydan okumanın parçası olmak isteyişim. Ben Mehmet Atak’ın emek verdiği her türlü işin hem doğru, hem de iyi olacağına inandığım için baştan açık kart vermiş durumdaydım zaten – oyunu izleyen öğrencilerimle ve arkadaşlarımla konuştukça bu inanç bir kere daha teyit edilmiş oldu. Böyle bir oyunda yer almış olmaktan onur duyduğumu söylemek istiyorum. Özellikle içinden geçtiğimiz süreçte böylesi, her açıdan cesur ve nitelikli işlerin ne kadar önemli olduğunu zaten söylemeye gerek yok. Her şeye rağmen hayatı, dostluğu, şiddetsizlik özlemini ve cesareti kutlamak için!” diye açıklıyor.
Aslı Erdogan

Merheba’nın dört monoloğunu yazan Aslı Erdoğan ise “İnsan ancak soyunarak yazabilir, çıplağın altında yüzülmüş deri vardır. Edebiyatın doğuşu, yasa ve destanın, eril dilin doğuşuyla eş zamanlıdır. Akit ve emirle. Kadın hep erkeğin tanımıyla erkek özne tarafından anlatıldı. Yüzyıllardır nesneleştirildi ve susturuldu. Soyunurken bile erkek bakışıyla, erkek tarafından soyuluyordu yani giydiriliyordu. Çıplaklığı, erkeğin tanımladığı giydirilmiş giysisiydi. Bunun uç örneğini, nü resimlerde John Berger verir: eline bir ayna tutuşturulmuş kadın resmine ‘kendine hayranlık’ adını verir. Son iki yüzyıllık sürece, anoninlikten çıkma mücadelesine kadar kadın ‘boşluk yaratık’tır. Ben yazımda kadın bedenini İteka’ya dönüş olarak görüyorum. Kadın Odysseus için bir İteka yoktur. Çünkü kendi bedeninden koparılmıştır. Onun için ben kadını hep bir yara, eksik kalan, kopuş, yitiş, parçalanmayla betimliyorum” diyor.
Mehmet Atak

Merheba’yı tasarlayan ve yöneten Mehmet Atak “Merheba’nın iki kanavasından biri, hiçbir dilin masum olmadığı, fena halde ataeerkil olduğu,” diyor. “Medeniyet başlangıcı sayılan yazının bulunuşu ihtiyaç fazlası artık değer birikimi, bunun güvenliği ve kentleşme, işbölümü ve aterkinin menşei ailenin çıkışıyla eş zamanlıdır. Nafile ölümsüz arayışı, artık değerin miras olarak aktarımı ve soy üzerinden başka erkek bedenler üzerinden var olma yanılsamasını getirir. O tarihten beridir ki, kadın hep kendine rağmen aterkil tanımlanmıştır. Anne, karı vd eril tanımlamaların gerçek dişille alakası yoktur. Keza kadın bedeni, onun nerelerinin nasıl örtüleceği de hep konjoktürel statükolara hizmet edecek biçimde eril belirlenir. Çıplaklık hep korkutur, çünkü tektipleştirilemez, böylece kolay kontrol edilemez o sebeple de özellikle din ve örf paraflarından adeta ‘şeytanileştirilir’. İnsan bedeni dışında eril anlamlar yüklenir. Yoksa bir beden uzvu olması açısından penisimizle burnumuzun, vajinamızla kulağımızın bir farkı yoktur. İğrenç bir tahakküm tezahürü olan tecavüz vukuatına baktığınızda tecavüzcü ya da kurbanın çıplak olması binde bir bile değildir.”
Sıfır bütçeyle sahnelenen Merheba’nın pek çok ihtiyacı için internete duyurular konmuş. Hareket oyuncusu da internetten aranmış ama bu ilana sadece tek cevap gelmiş. Atak “Sedece Burcu başvurdu, onu sadece Afrika Dansı’nda seyretmiştim, riskliydi, ama sonucu çok iyi oldu,” diye değerlendiriyor bu adayı. “Burcu denemeye açık, çok disiplinli ve çalışkan ve de enerjisi çok yüksek bir oyuncu. Oyun için şans oldu. Başvuran olmamasının nedeni ise duyuruda açıkça belirtilen hareket oyuncusunun sahnede çıplak olacağıydı. Yine maalesef bu genelde oyuncu insanların da zeitgeist vasatında olduklarının göstergesi. Omuzunun da memesinin de birer enstrümanı olduğunu farketmek yerine birine zamanın ruhuna göre suje olarak taşımadığı başka bir eril ezber yüklüyor” diyor.
Burcu Eken

Oyunda yer çekimine karşı sert bir mücadele veren Burcu Eken ise bu konuda “Merheba’nın dansçı arayışını gördüğümde ilgimi çeken hareket oyuncusunun ‘çıplak’ oynayacağı değil yaklaşık iki dakika boyunca amutta bir fotoğraf karesi gibi hareketsiz duracak olmasıydı! Sakatlanma riski olan bir hareket dizgesinin olacağının da altını çiziyordu Mehmet Atak. Yoğun bir bedensel çalışma sürecine gireceğim için oldukça heyecanlıydım. Çıplaklığın bir ‘algı’ meselesi olduğunun güzel bir örneğiydi bence bu” diyor ve ekliyor “Sahnede çıplaklık? Nasıl ki kostüm, aksesuar,dekor, ışık- performans oyuncusunun sahnedeki dışavurumunun önemli yardımcıları olabiliyorsa bir ifade aracı olarak ‘bedenin çıplaklığı’ da odur. Sahnedeki anlatımın yoğunluğuna hizmet eden, gerektiğinde/tercih edildiğinde kullanılabilecek, diğer unsurlar gibi ‘bir araç’ Kaldı ki performans sanatçısının en önemli malzemesi bedeni ve o bedenin sahip olduğu bütün potansiyel olanaklar. Kendi sınırını belirlemek, yıkmak, yeniden oluşturmak da yine her performans sanatçısının kendisine göre değişiklik gösteren bir süreç.Kendi performans sürecim boyunca anlamdaki, bedendeki, sahnedeki, ‘şeylerdeki’ sınır duygusu hep beni kendine çekti.”


Merheba’nın cinsellik dışı sorgulayıcı çıplaklığının hızla muhafazakârlaşılan günümüzde tepki alıp almadığı soruyoruz “Hayır,” diyor “Dramaturglarımızın biri mütedeyyin bir kadın. Pek çok mütedeyyin insan seyretti. Yazar Cihan Aktaş ve Yıldız Ramazanoğlu çok güzel birer değerlendirme yazdılar. İki mütedeyyin dergide güzel geniş yazılar çıktı”. Peki, Merheba’dan tedirgin olanlar yok mu? “Var tabii ama bu eril tahakküme karşı estetik bir sorgulama, başkaldırı olan insan bedeninin çıplaklığı üzerinden olmadı hiç. Kürt ya da Türk milliyetçilerden rahatsız olanlar oldu, kendini sol olarak tanımlayanlardan ataerkinin başat mesele alınmasına tepkiler oldu. Ama muhteviyattan ziyade biçim üzerine tepkiler daha fazlaydı. Merheba, illa de kategorileştirmek gerekiyorsa, post- modern ertesinin tiyatrosu. Lineer, hikâyenin dışarıda bırakıldığı her yegane seyircinin kendi meşrebi ve biyografisiyle bağlantılarını kurabileceği peşpeşe dikey bölümlerden oluşan bir simülasyonda, seyirciye bir şey öğretmeyen, onun da zihnen dinamik olduğu bir dertleşme, temas süreci. Ponovsky’nin ‘habit/forming force’ dediği empoze edilmiş alışkanlık oluşturucu gücün taasubunu kıramamış tiyatro seyircisi için ‘tiyatro bile değil’ Merheba”.


Hareketli enstalasyon olarak Merheba’nın dekorunu oluşturan 29 karelik fotoğraf çekimi için gereken, bir koreografiyi çıplak uygulayacak beş kadın ve beş erkek oyuncu için de internet duyurularına başvurulmuş. “Bizim bugün yaşadığımız erkeklik ya da kadınlık durumunun %99’unun cinsiyetlerimizle alâkası yok. Yaptıklarımızdan giydiklerimize, söylediklerimize, davranışlarımıza varana kadar sahte birer öğretilmiş erkeklik ve öğretilmiş kadınlık yaşıyoruz. Bunlar dil tarafından militaristçe empoze edilen aterkinin kodlamaları, bizi daha rahat güdebilmek için tektipleşmesi. Oyunda bir fotoğraf koreografisi olacaktı ve bu koreorafide insan bedeni katışıksız yani çıplak olacaktı. Sıfır bütçemiz olduğu için de gönüllü fotoğraf oyuncuları aradık. Bu ay içinde yazıp yönettiği Kam adlı bir oyun çıkaran çok yetenekli genç bir tiyatrocu ve koreograf olan Can Bora’yla üzerine çalıştık. Halime Hanımın (Güner) Uçan Süpürge’de ilanımızı kullanmasının beş kadın gönüllüyü bulmamıza çok katkısı oldu. İlanda açıkça belirtilmesine rağmen görüşmelerde çıplaklık nedeniyle pek çok vazgeçme oldu. Enteresan olanı, geleceğini belirten beş kadın geldi ama üç yedeği olan erkeklerin çoğu gelmedi ve çalışma günü telefonlarını kapattı. Bütçemiz yoktu, stüdyo, ekip ve  ekipmanı bir daha ayarlama şansımız da. Ben ve dramaturglarımızdan biri soyunup, koreografiye adapte olmaya çalışarak fotoğraf oyunculuğunu da yaptık,” diyor Atak.


Merheba’nın gösterimi sürerken Atak ve Erdoğan, şimdilik adı “aslında..?/Kadın Kırımı” olan yeni bir oyun üzerinde çalışıyorlar.

Çerçi Sanat'ın 6. Sayısı Yepyeni Tasarımı ve Dosya Konusuyla Yayında


Çerçi Sanat'ın 6. sayısı çıktı. Yazılar ve ilüstrasyonlarla dolu dolu bir sayı oldu. Hemen bakmak isterseniz sizi şöyle alalım: http://cercisanat.com/dergi/6

Bu sayıda katkıda bulunan yazarlarımız ve çizerlerimizin adları şöyle: Ayfer Feriha Nujen, Ayşegül Tözeren, Burçin Tolga Yılmaz, Can Mustafa Özdemir, Caner Ok, Cavidan Sönmezoğlu, Derya Davulcu, Emin Önder Sertçelik, Engin Atmaca, Ercan Y Yılmaz, Erkan Karakiraz, Ersun Çıplak, Eylem Yurtsever, Gamze Andın, Gerçek İnan, Handan Akgün, Hülya Soyşekerci, İclal Öztaş Ayçelik, Murat Mahmutyazıcıoğlu, Nilgün Küçük Batman, Neval Turhallı, Orkun Eğilmez, Osman Göktuğ Türkmen, Özlem Şan, Seyhan Akıncı, Songül Çolak, Şengül Can, Talita Yalıtırık, Tuğçe Ayteş, Tülay Akyol, Yunus Kocatepe, Yusuf Turhallı.

Bu sayıda birçok yenilikle karşınızdayız. Fark edeceğiniz üzere tasarımımız tamamen yenilendi. Yeni sayımızdaki yazılarımıza ve eski sayılarımıza ulaşmanız kolaylaştı. Ayrıca yazılarımız daha rahat okunur hale getirildi.

İkinci büyük yeniliğimiz Günebakan dosyalarımızda oldu. Bundan sonra dosya konularımız yazarlar değil temalar olacak. Altıncı ama bu açıdan ilk sayımızın teması "görmek". Görmeyi farklı açılardan ve farklı alanlardan inceleyen birçok yazımız var.

Cinayete Yamuk Bakmak - Gamze Andın: http://cercisanat.com/dergi/6/cinayete-yamuk-bakmak

Kör Baykuş'un Gözü: Sâdık Hidayet'in Kör Baykuş Romanında Görsellik - Hülya Soyşekerci: http://cercisanat.com/dergi/6/kor-baykusun-gozu-sadik-hidayet-kor-baykus-romaninda-gorsellik

"Günümüzde Görmek" Üzerine Bir Tartışma - Özlem Şan: http://cercisanat.com/dergi/6/gunumuzde-gormek-uzerine-bir-tartisma

Türkçe Görsel Şiir (Tarihi) İçin Bir Kolaj Denemesi 2.1 - Ayşegül Tözeren: http://cercisanat.com/dergi/6/turkce-gorsel-siir-tarihi-icin-bir-kolaj-denemesi-21

Kobanê'yi Görmek - Yusuf Turhallı: http://cercisanat.com/dergi/6/kobaneyi-gormek

Her Şeyi Gören Göz: İnternet - Tuğçe Ayteş: http://cercisanat.com/dergi/6/her-seyi-goren-goz-internet

Sihirbazlar ve Yanılsamalar - Tülay Akyol: http://cercisanat.com/dergi/6/sihirbazlar-ve-yanilsamalar

Portrait of Something That I'll Never Really See - Gavin Turk: http://cercisanat.com/dergi/6/portrait-something-ill-never-really-see

Küçük Kız ve Dilenci - Tuğçe Ayteş: http://cercisanat.com/dergi/6/kucuk-kiz-ve-dilenci

Rengarenk - Handan Akgün: http://cercisanat.com/dergi/6/ismi-girilecek

Taşrada Zaman - Şengül Can: http://cercisanat.com/dergi/6/tasrada-zaman

Çarpışma - Can Mustafa Özdemir: http://cercisanat.com/dergi/6/carpisma

İlüzyon - Özlem Şan: http://cercisanat.com/dergi/6/ilizyon

Varoluşun En Tatlı Hali Şaşkınlık - Emin Önder Sertçelik: http://cercisanat.com/dergi/6/varolusun-en-tatli-hali-saskinlik

Oscar ve Doyurulamayan Noksanlık - Gerçek İnan: http://cercisanat.com/dergi/6/oscar-ve-doyurulamayan-noksanlik

JR - Özlem Şan: http://cercisanat.com/dergi/6/jr

Görmenin Izdırabı - Tuğçe Ayteş: http://cercisanat.com/dergi/6/gormenin-izdirabi

Gör-mek - Handan Akgün: http://cercisanat.com/dergi/6/ismi-giirlecek-2

Gören Göz - Yunus Kocatepe: http://cercisanat.com/dergi/6/goren-goz-1

Bir Kente Bakmak - Şengül Can: http://cercisanat.com/dergi/6/bir-kente-bakmak

Bir Kucak Sevgi - Emin Önder Sertçelik: http://cercisanat.com/dergi/6/bir-kucak-sevgi

Klasikleri Neden Okumalıyız? -1 (Alfred de Musset ve Çılgın Âşık) - Ersun Çıplak: http://cercisanat.com/dergi/6/klasikleri-nasil-okumaliyiz-1-alfred-de-musset-ve-cilgin-asik

Bu kadarla bitmedi elbette. Çerçi Sanat'ta her zamanki gibi öykü, şiir, söyleşi ve tanıtımlar da var. Okumaya doyamayacağınız bir sayı sizi bekliyor.